Patates 19. yüzyılda bir milyon insanın ölümüne nasıl neden oldu?

Güney Amerika’nın And Dağları’nda yaşayan İnkalar için patates (Solanum tuberosum) sadece bir yiyecek değil aynı zamanda bir medeniyetin de temeliydi. İspanyollar 16. yüzyılda bu bitkiyle ilk karşılaştıklarında bunun dünya tarihini bu kadar kökten değiştireceği hakkında hiçbir fikirleri yoktu.

Neden patates; Yüksek rakımlarda ve fakir topraklarda yetişebilen, kalorisi yüksek, dayanıklı mucize bir bitkiydi.

Ancak üç yüzyıl sonra aynı tesis, modern tarihin en büyük felaketlerinden birinin merkezinde yer aldı. 1845-1852 yılları arasında İrlanda’yı kasıp kavuran Büyük Kıtlık (An Gorta Mór), 1 milyona yakın kişinin ölümüne ve milyonlarca kişinin de göç etmesine neden oldu.

Bilim adamlarına göre bu trajedinin kökeninde tek bir mikroskobik organizma var: Phytophthora infestans adı verilen bir bitki patojeni.

Bu mantar benzeri organizma, neredeyse tamamen tek bir patates çeşidine dayalı olan İrlanda tarım sisteminin birkaç yıl içinde çökmesine neden oldu.

Tarih boyunca mikroorganizmaların insan hayatını ve medeniyetleri nasıl etkilediğini yazan evrimci biyolog Scott Travers, Forbes’taki son makalesinde patatesin 19. yüzyıl felaketiyle olan ilişkisinden bahsetti.

Patatesin mayalanması

Araştırmalara göre patatesler yaklaşık 8 Bin yıl önce güney Peru ve Bolivya’nın And bölgesinde evcilleştirildi. Yerel çiftçiler, her biri farklı iklim ve rakımlara uyum sağlayan binlerce farklı çeşit yetiştirdi. İnkalar patatesleri “chuño” adı verilen dondurularak kurutulmuş formda saklayarak hem ordularını hem de halkını yıllarca beslemeyi başardılar.

Travers şöyle diyor: “İspanyollar 16. yüzyılda Avrupa’ya patates getirdiğinde, yabancı bitkiye başlangıçta şüpheyle yaklaşıldı”:

“Patatesin ‘gece gölgesi’ familyasından olması, onu zehirli sanan Avrupalıların gözünde şüpheliydi. Ancak zamanla ekiminin kolay olması, veriminin yüksek olması ve iş gücünün az olması gibi avantajlar bu önyargıları yıktı. 16. yüzyılda patates, Avrupa’nın en önemli besin kaynaklarından biri haline geldi. Özellikle İrlanda’nın serin ve nemli iklimi, patates üretimi için ideal koşulları sağladı.”

İrlanda’nın patatese bağımlılığı

Travers’a göre 19. yüzyılın başlarında İrlanda nüfusunun yaklaşık yarısı neredeyse tamamen patatese bağımlı hale gelmişti.

Fakir insanlar birkaç dönümlük tarlada yetiştirdikleri patatesler sayesinde hayatta kaldılar.

Besin değeri açısından bu bağımlılık mantıksız değildi: Patates; Karbonhidrat, C vitamini, potasyum ve hatta sütle tüketildiğinde yeterli proteini sağlayan bir besindi. Uzun yıllar boyunca “mükemmel” bir ürün gibi görünüyordu.

Ancak tüm tarım sisteminin genetik olarak tek tip bir patates türüne dayalı olması onu hastalıklara karşı savunmasız hale getiriyordu.

Mikroskobik felaketin gelişi

Travers, “1845’te İrlandalı çiftçiler ilk olarak patates yapraklarında koyu lekeler fark etti, ardından çürüme ve kötü bir koku geldi. Birkaç hafta içinde tüm tarlalar ortadan kaybolmuştu” diyor.

2013 yılında eLife dergisinde yayınlanan araştırmaya göre hastalığın nedeni suda yaşayan küf Phytophthora infestans’tı. Bu organizma Meksika’nın dağlık bölgelerine özgüdür; Yabani patates türleri evrimsel süreçte bu patojene karşı direnç geliştirmiştir. Ancak Avrupa’ya nakledilen kültür patatesleri bu bağışıklığa sahip değildi.

İrlanda’nın serin ve nemli iklimi P. infestans için mükemmel bir üreme alanı haline geldi. Havadaki mikroskobik sporlar hızla yayılıyor ve bir bitkiden binlerce bitkiye bulaşabiliyor.

Bir mikrobun yol açtığı toplumsal çöküş

Evrimsel biyolog, “İrlanda’daki patateslerin genetik tekdüzeliği, hastalığın önlenmesini imkansız hale getirdi. 1846’ya gelindiğinde neredeyse tüm mahsul yok olmuştu” diyor.

İngiliz hükümetinin yardım yapmaması üzerine kıtlık, tarımsal bir felaketten insani bir trajediye dönüştü. On yıl içinde İrlanda nüfusu 8 milyondan 6 milyonun altına düştü.

Travers, tek bir türe bağımlılığın risklerine dikkat çekerek, “Bu olay sadece tarımsal bir kriz değil, biyolojik çeşitliliğin insanlık için önemine dair bir dersti” dedi.

“Patatesin yüksek verimi ve dayanıklılığı onu bir ‘süper gıda’ haline getirdi, ancak aynı özellikler onun zayıf noktası haline geldi.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir